top of page

Hayri Dayı


Kare kare bölümlü pencerede çay paketleri kibrit kutuları tekel sigaraları renk renk kağıtlı şeker, damla sakızı, sabun kalıpları diziliydi başka bir sırada  Kore hatırası cep aynası, tarak, Necip bey biryantini Arko traş sabunu, krem Pertev, kara melhem, gripin kutuları ve kolonya şişesi. Limon kolonyası satılık değil ikram içindi. Kişisel  temizliğe çok önem veren Hayri dayı avucuna döktüğü kolonyayla günde birkaç kere elini yüzünü serinletir şişeden esen limon çiçeği râyihasını doya doya içine çekerdi. Eşi Dürdâne abla da evinde örnek temiz titiz bir düzen gözetirdi. Tırıl tırıl kolalı divan ve sehpa örtülerinin göz kamaştıran beyazlığı yıllar sonra hala hayalimdedir. 

Eski tarz ağırlamada misafirlere çay kahve lokum ve çikolatadan önce kolonya ikram edilirdi, bu Hayri dayının çok sevdiği sık sık yinelediği bir adetti. Sıcak bir yaz günü Kale’ye gelen Fransız turistlere Odayanı’da çardak altında kolonya ikram etmiş bu âdeti bilmeyen turistler biraz garipseyerek ama limon kolonyasının verdiği serinlikten mutlu “good habit” güzel âdet diyerek gülümsemişlerdi.

Solgun mavi boyalı tahta kepenkleri sabah açılan akşam kapanan bakkal dükkânının geleni gideni çoktu. Alış verişte liradan çok kuruş konuşulurdu bir kutu kibrit 3 kuruş, bir paket Bafra (sigara) 30, Yenice paketi 50 kuruştu. Tuzun kilosu 15 kuruş, yumurta 5 kuruş, beyaz peynir kilosu 2 lira, toz şeker 150 kuruş, pirinç 90 kuruştu. Bakkalın yanında yalnız Cuma günü açılan kasap dükkânı vardı. Kasap İsmail dükkânın önünde bekleşen kedileri Hayri dayı ise dükkâna gelen çocukları eli boş çevirmez kaymaklı büsküvi yaz helvası ya da kağıtlı şeker verirdi.

Dükkânın tezgahında kefeleri sarı pirinçten kırmızı terazi ve kara demirden tartı ağırlıkları bulunurdu. Raflarda Lion Melba teneke bisküvi kutuları, tahta külekte tuzlu tereyağ, makarna paketleri, zeytin, Ayvalık zeytinyağı, yerde yan yana un pirinç, bulgur tuz, toz şeker, kuru fasulye mercimek çuvalları, kerosen gazyağı tenekesi, kara sactan huni ve litrelik ölçü kabı, boyalı ispirto, tenekede salamura Edirne peyniri, kaşar tekeri, tahin helvası, kese kağıtları, makas, çakı bıçağı, jilet, tezgah altında saklanan düz ve pürtüklü camdan ince uzun, bodur ve tombul Tekel rakı şişeleri, başkaca düğme, makara kuka, ipek ibrişim, dikiş iğnesi, kumaş boyası, lüks lambası fitili, fener ve lâmba camları, çivi, naylon misine, balık kancası, Nur kurşun kalem, silgi, cetvel, eser cedit denilen dosya kağıdı, çizgili ve kareli okul defteri, kırmızı kaplama kağıdı, etiket. Dışarda duvara dayalı tahta kerevetin üzerinde portakal sandıkları üzüm kutuları. Müşterinin istediği şey eğer dükkanda kalmamışsa ve acil gerekliyse Hayri dayı eve haber gönderir Dürdâne abladan ister müşterinin ihtiyacını karşılardı. Hayri dayının dükkanı gerçek anlamda bir aile bakkalıydı.

Hayri dayının babası Hüsemoğlu Mustafa efendinin koyun sürüleri varmış. Çocuk Hayri her ilkbahar sürüyle birlikte Bafra Karagöl yaylasına çıkar güz gelince sürüyle birlikte yayladan dönermiş. Küçük Hayri yaylada taze süt içerek yayla gıdalarıyla beslenerek bol oksijenli yayla havası soluyarak çimende koşup oynayarak büyür boy atarken bir yandan da ot yolmayı sürü gütmeyi koyunları koça tutmayı (koç katımını) koyun kırkmayı, gebe koyunlara doğum yaptırmayı, yeni doğan kuzuları ayağa kaldırmayı, süt sağmayı, şifalı otlardan ilaç yapmayı, sayrılanan koyunların ağzına ilaç akıtmayı, ıslıkla ya da ya da koyunların algıladığı nidâlı seslenişlerle sürü çağırmayı, koyunlara tuz yalatmayı, kurban kesmeyi, kasaplık becerilerini çocuk yaşta yayla ortamında edinmiş bu hünerleri aklına yazmış ellerine işlemiş yaylacıların birlikte yaşadığı davarları sığırları atların yaşamını yakından izlemiş yayla mektebini okumuş bitirmişti. 

Koyunların kuzuların melemesinden huysuzlanmasından ne istediğini sezinlerdi, sürünün ihtiyaçlarını görmeyi hayvanları mutlu etmeyi bilirdi. Sevgi ve bakım olmasa esirgeme olmasa koyun kuzu kırılıp giderdi. 4 aylık kuzuların anasından ayrılıp sütten kesileceğini, doğurgan koyunların satılmayıp yavrulamak üzere sürüde kalacağını, kısır hayvanların kesime ayrılacağını, baharda yaylaya çıkılacak güzün yayladan dönülecek zamanı kestirirdi. Sürüde damızlık koçlar seçilir kurbanlıklar ayrılır seçilen koçlar sürüyle birlikte gezerdi onları seçmek ayırd etmek Hayri dayının işiydi.

Hayri Aksu askerliğini tamamlayıp eli ekmek tutacak aile geçindirecek yaşa gelince Odayanı’da Ahmet Hazinedar evinin camiye bakan yanında bir bakkal dükkanı açtı. Dükkan 4 metreye 3 metre boyunda bir yanı pencereli bir hücreden ibaretti.  Bir yandan da Bolaman’da hayvanı sayrulananların arayıp sorduğu sayruya şifa verecek yaraya melhem sürecek Kale’nin kendi kendini yetiştirmiş gönüllü baytarı olmuştu. 

O yıllarda hemen her ailenin koyun keçi sığır türünden hayvanları ve illâ ki bir veya birkaç atı vardı. At insanların kadim dostu uzun yolu kısa eden yoldaşıydı. Okullu diplomalı baytarların sayıca az mevcut olanlara erişimin de çok zor olduğu yıllarda hayvanları hastalanan Bolamanlı köylüler Hayri dayıya başvururlardı. Hayri Aksu hastalık sökerlikte ilk akla gelen ilk yardıma çağrılan kişiydi. Bu güven duygusunu yaptığı başarılı tedavilerle (iyileştirmelerle) hak etmişti. Köylü kazadan beladan ve nazardan gözü gibi esirgediği hayvanını Hayri dayıya getirir onun deneyimli hâzik (işinin ehli, usta) ellerine teslim ederdi.

Sağlıklı hayvan duruşundan bakışından çağırıya gelişinden kendini munis sevdirişinden tuz yalayışından uslu duruşundan tüylerinin parlaklığından boynuzlarının kıvrımından dişlerinden belli olurdu. Hayri dayı hayvanın iyisini bir bakışta tanır seçer icabında sırtını avuçlayarak karnını yoklayarak kuyruğuna bakarak ayırd ederdi. Topal deli huysuz kör koyunları yürüyüşünden reflekslerinden anlardı. Bu bilgileri yayla ortamında görerek deneyerek sürüyle yatarak kalkarak edinmişti. Hayri dayının sayısız baytarlık uygulamalarından benim hatırladığım birkaçını anlatmalıyım ki Bolaman tarihçesine yazılsın emeği geçenler hatırlansın bilinsin. 

Cumalardan bir Cuma Kale’ye gelen bir atın sırtında iltihaplı bir çıban çıkmış sahibinin tüm iyileştirme çabasına rağmen çıban gittikçe büyümüş kök salmış atın sağrısında elma büyüklüğünde kızıl bir yumru oluşmuştu. Hayri dayı ateşe tutarak dezenfekte ettiği neşterle çıbanı deşti iltihabı temizledi pansuman yaptı iyileştirdi.

Başka bir sefer Orhan Hazinedar’ın sancılanan kısrağı Hürmüz’ün ağzına ilaç akıtarak sancısını kesmişti.

Kale’de ılık solgun bir sonbahar günüydü sararan yapraklar esen kıble rüzgarıyla uçuşuyor deniz hâre hâre çizgi çizgi kumsaldan kaçıyordu. Günlerdir dışarı çıkamayan hacet gideremeyen kaskatı kabız olmuş bir atı Hayri dayıya getirdiler.

Hayvan ıstırabından yarı baygın gibiydi zar zor yürüyordu. Konağın önünde kumsalda yere yıkılan atın ayakları bağlanıp sıkıca tutuldu iyice hareketsiz kılındı. Hayri dayı omuz başına kadar sıvadığı kolunu dirseğe kadar zeytinyağıyla yağladıktan sonra anüsten içeri girerek kabız hayvanın bağırsağını boşaltmış kızıl doru kısrağı rahatlatmıştı. Büyük özveri isteyen böyle bir işlemi yapabilmek için bir hayvanı sevmekten öte ilahi bir merhamet nazarıyla görmek gerekirdi. Hayri dayı böyle erdemli fedâkar (özverili) bir kişiydi. 

Bolaman düzlerinde yaşayan bir ailenin ele avuca sığmaz huysuz  deli katırı arabadan ürkerek bağlı olduğu yerden kaçmış girdiği tırpan görmemiş fundalıkta karnına sivri bir kazık saplanmıştı. Deli katırın karnı bir karış yırtılıp açılmıştı. Yırtık çok acı veriyordu yaralı katır acele Kale’ye getirildi Hayri dayıya haber uçuruldu yardıma çağrıldı. Yaralı hayvan Meletoğlu Osman dayının dükkânının arkasında yere yatırılıp ayakları bağlandı Hayri dayı kanayan yarayı temizledikten sonra yırtılan yere dikiş atarak deli katırı sağlığına kavuşturdu. İyileşen hayvan bu yaradan ders almış biraz uslanmıştı başı önünde düzlerdeki evine dönmeden önce yarasına pansuman yapan Hayri dayıya başını uzattı yılıştı sevgiyle baktı. Bu bakış Hayri dayı için en büyük mükafaattı. Bir hayvanı sağaltmak bir insanı sağaltmakla eş değerde değil miydi herikisi de can taşıyor acı çekiyordu.

Hayri dayı hasta ve yaralı hayvanlara yaptığı hizmetlerin mânevi hazzını duymuş bir canlının acısını dindirmenin ödülünü mutlak almıştır diye düşünüyorum. Genç yaşında yaylada kazandığı bu sağaltma (tedavi) yeteneğini el becerilerini hep iyilik uğrunda kulanmıştı. Allah ona rahmet eylesin iyileştirdiği hayvanların sevindirdiği çocukların sevgisi eminim ahrette ona şefaatçi olacaktır.


 
 
 

Commentaires

Noté 0 étoile sur 5.
Pas encore de note

Ajouter une note
bottom of page